SEVMEK

SEVMEK
Yayınlama: 22.07.2020
A+
A-

Merhaba erkekler, bugün sizler için yazıyorum.
Sevmek nedir desem?
Hepinizin kendine göre bir tanımı olur elbette. Yaz mevsimini seversiniz, heyecanla gelmesini beklersiniz. Elmayı seversiniz, bir çırpıda tüketirsiniz. Cep telefonunuzu seversiniz, elinizden düşürmezsiniz.
Hatta kış geldiğinde, bir sonraki yazı hayal edersiniz. Geleceğinden eminsinizdir. Bir elma yediğiniz halde hala canınız istiyorsa bir elma daha yersiniz. Cep telefonunuz bozulursa, yenisini alır, sevmeye kaldığınız yerden devam edersiniz. Sevdiğinizi tüketirsiniz ama sevgi tükenmez. Bir eşyayı sevmek böyledir işte.
Peki bir insanı sevmek nedir?
Bir insanı severseniz; yanında olmaya çalışırsınız. Görmediğinizde özlersiniz. Her şeyden önce onun iyiliğini düşünerek hareket edersiniz. Sadece var olduğunu bilmek bile sizi mutlu eder. İşte, en belirgin şekilde böyle seversiniz bir insanı.
Peki ya bir kadını sevmek?
İşte çoğunuz en çok burada yanılıyorsunuz. O kadar yanlış “sevdiğinizi sanıyorsunuz” ki bir kadını; onun sizinle tanışmadan önce parıl parıl parlayan gözlerini söndürüveriyorsunuz. Bir eşyayı sever gibi seviyorsunuz bir kadını.  Duyguları yokmuş gibi… Sonra da aklı yokmuş gibi; onu dinlemeden konuşuyorsunuz. Hep siz doğruymuşsunuz gibi… Hoşlanmadığınız şeyleri yapmaması gerektiğini söylüyorsunuz ona, o aynısını size söylediğindeyse gülüp geçiyorsunuz. Çünkü sizin için eşitlik yok bu sevgide. Siz erkekçe seviyorsunuz, o kadınca.
Kıskanıyorsunuz, kısıtlıyorsunuz, bağırıyorsunuz. Erkek olmanız sizi hep haklı çıkarırken, kadın olması da onu hep haksız çıkarıyor. O kıskanamıyor, kısıtlayamıyor, bağıramıyor. Her duygusunu içine atıp, her acısını içinde yaşıyor. An geliyor kırık parçalarını toplamaya çalıştığını bile göremeyecek kadar bakmıyorsunuz erkekçe sevdiğiniz o kadına.
Ve en kötüsü de ne biliyor musunuz? Kendinize hak gördükleriniz… Tüm bu yaptıklarınızı ve hatta buraya yazmadığım nicelerini o kadına yaşatmayı kendinize hak görmeniz ve bahanenizin de sevgi olması… Sevgi ne zaman kötülüğün, acımasızlığın adı olmuştu sahi? Sevgi, kıyamamayı gerektirmez miydi? Nasıl da kıydınız ama! O kadın sesini çıkarttığı için, her dediğinizi yapmayı bıraktığı için, sizin isteklerinize boyun eğmekten vazgeçtiği için nasıl da kıydınız ona? Bir eşyaya kıyar gibi, vermediğiniz bir canı alırken nasıl da içiniz acımadı?
Hiç aklınıza geldi mi bilmiyorum ama, o kadının kısacık ömründe hiç yapamadığı pek çok şey oldu. Çünkü o bir erkeği nasıl sevdiyse, kendisinin de öyle sevileceğini hayal etmişti hep. Ve onun sevgisinde zarar vermek yoktu. “Kadınca” sevdi o… Keşke siz de bir kadını “kadınca” sevebilecek kadar “adam” olsanız… Bazen gitmesine izin verebilecek kadar sevebilseniz de o kadın yaşasa!
Elbette hepinize değil sözüm, bir kadını sevmeyi bilenler için sadece Cemal Süreya’dan bir şiir bırakacağım:
“uzaktan seviyorum seni
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
öyle uzaktan seviyorum seni
KIRMADAN
DÖKMEDEN
PARÇALAMADAN
ÜZMEDEN
AĞLATMADAN uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum.”
 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.