Dalkavuk

Dalkavuk
Yayınlama: 03.03.2017
A+
A-

Geçen gün okuduğum bir köşe yazısında ‘dalkavuk’ kelimesi acayip dikkatimi çekti. Çok eskiden tanıdığım birisini yıllar sonra görmek gibi yani. Ne zamandır cümle içinde kullanmıyordum. Belki de bunun nedeni, ‘dalkavuk’ kelimesinin yerini günümüzde ‘yandaş’ kelimesinin alması olabilir. Tabi ki burada sektörel düşünüyorum değerli okur. Yoksa başka sektörlerde yine dalkavuk yerine ‘yağcı, yalaka, yaltakçı’ gibi bir sürü kelime var kullanılan. Zira Türk Dil Kurumu yağdaşlığı aşağıdaki şekilde açıklamış;
1. isim: Kendisine çıkar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, huluskâr, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak, yaltak, yaltakçı, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı
“Bunları yaparken hiçbir zaman kendini dalkavuk vaziyetine düşürmez.” – R. N. Güntekin
2. tarih: Saraylarda devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendiren kimse
Aslında TDK’nın verdiği tarih örneği tam da ‘dalkavuk’ kelimesinin günümüzdeki karşılığı bence. Zaten tarih de tekerrür eden bir hadise değil mi? Dalkavuklar eskiden saraylarda devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendirirken, günümüzde de (yine sektörel düşünüyorum) gazete köşelerinden bu mesleği icra etmeyi sürdürüyor. Üstelik Reşat Nuri Güntekin’in de dediği gibi ‘Bunları yaparken hiçbir zaman kendini dalkavuk vaziyetine düşürmüyorlar!’ Köşelerden sıkan sıkana; ‘Halkı savunuyorum, hakkı savunuyorum’ falan filan!
Patron korkusundan, iktidar baskısından Çerkezköy’ü bitirme projesi olan Termik Santrale ‘Hayır’ diyemiyorsun, ama halkı ve hakkı savunuyorsun öyle mi?
İsmi lazım değil bir kurumun müdürü memurlara haksız, hukuksuz davranıyor, sendikal ayrımcılık yapıyor, sırf müdür bilmem ne partisinin birşeylerden sorumlu başkanının kardeşi diye bunu yazamıyorsun, ama halkı ve hakkı savunuyorsun öyle mi?
Hayır, ben de insanım, halkım ve merak ediyorum, sen Kayseri halkını falan mı savunuyorsun?
Neyse, çok uzatmadan, kıssadan hisseyle bu dalkavukluk meselesini sonlandırmak istiyorum kıymetli okur. Kalın sağlıcakla…
“eskiden konaklarda dalkavuk bulundurmak adetmiş. konağın birinde bir gün bey demiş ki:
– bir dalkavuk alacağım, filan gün imtihan var, sağa sola haber salınız. derken o gün gelmiş, kapının önünde dalkavuk adayları sıra olmuş. biri içeri alınmış. bey sormuş:
– sen dalkavuk musun?
– evet efendim.
– ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
– olur mu efendim? ben filan bey’in yanında şu kadar, fişmekan bey’in yanında da bu kadar sene dalkavuk olarak çalıştım.
bey:
– olmadı, sen çık. demiş.
derken ikinci, üçüncü… adaylar gelmiş, konuşma hep aynı, cevaplar hep aynı. bey, dalkavuğunu bulamayacağını düşünmeye başlamış ki, içeri biri girmiş.
bey:
– söyle bakalım sen dalkavuk musun?
– evet efendim.
– ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
– hayır, hiç benzemem efendim.
– dur bakayım, biraz da benziyorsun galiba.
– evet efendim. ben biraz da dalkavuğa benzerim.
bey hemen dışarı haber salmış:
– tamam ben dalkavuğumu buldum.”